CanerÇa
  Aristoteles, II
 

Aristoteles, II

Kategori: Felsefe

Aristoteles, Platon'un Eleştirisi

Aristoteles'in düşüncesinin evrimi hakkında süregelen tartışma ne boyutta olursa olsun, Platoncu bir okulda yetiştiği için ilk önce bu felsefeyle kopuşunun nedenlerini belirgin biçimde ortaya koyma kaygısı taşıdığını düşünmemiz için geçer sebepler var. Homeros hakkında Platon'un bir sözünü Aristoteles'le beraber Nikomakhos'ta Etik'te yazdığı gibi yad edecek olursak, hem dostluk, ve hem hakikat onun için kıymetli olsa dahi, ikinciyi birinciye yeğlemek durumdadır.[1]

İdealar Teorisinin Eleştirisi

Aristo, Platoncu İdealar kuramını Metafizik'in A, M ve N kitaplarında eleştiriyor: bu metinlerin ilkinde, Platonculardan birinci çoğul şahısta bahsediyor, ki bu, metni kaleme aldığı dönemde kendini onlardan biri addettiğine tanıtlık ediyor. Aslında, İdealar kuramının eleştirisi, Akademeia'nın içinde alışılageldik bir tartışma teması hâline zaten gelmiş olmalı: bu sorgulamaya dair ilk edebî tanıklık metnini, gittikçe daha çok stereotipleşmiş bir pro ve kontra argümanlar dizisi sunmaya başlayan Parmenides diyalogunun ilk bölümünde, Platon'un kendisinde buluyoruz. Aristoteles bu tartışmaya bilfiil katılmış, ne yazık ki bunu incelediği gayet teknik De Ideis metni günümüzde kayıp. Ne var ki Aphrodisias'lı Aleksandros, Metafizik A, 9'a yazdığı ve bir özet niteliğindeki şerhte bu yitik metinden uzun fragmanlar muhafaza etmiş.

Aristoteles'in bu sefer Platonculardan üçüncü çoğul şahısta bahsettiği Metafizik'in M ve N kitaplarında ise eleştirisi daha da keskinleşiyor ve Platon'un sözlü öğretisinde geliştirdiği -ve aslen bize yalnız Aristoteles'in eleştirel sunumuyla intikal eden- doktrinine uzanıyor. Bu sunuma göre, Platon İdeaların sayılar -elbette matematiksel sayılar değil, ideal sayılar, yani Birlik ve İkilik (Dyade) gibi sayı İdeaları- olduğunu söylemiş olacak. Takiben, Platon İdeal Sayılar'ı da iki ilkeden, “Bir” ya da formel birlik ile Aristoteles'e göre maddesel neden rolünü haiz “Eşitsiz”den, yani Büyük ve Küçük'ün belirlenimsiz Dyad'ından türetmeye çalışıyor. Aritoteles, özellikle de Platon'dan sonra Akademeia'nın başına geçen selefeyni Spevsippos ve Ksenokratos'la beraber çoğunlukla biperva bir şekle bürünen bu “matematizm”i irder. (“Matematik çağdaşlarımız için felsefenin tümü hâline geldi”, Met. A, 9, 992 a 31).

Hoştur, Aristoteles'in Platon'a muhalefetinin derin muharrikleri, klasik biçimiyle İdealar teorisine yönelttiği eleştirilerden dahi peşinen çıkarsanabilir. Resmedilmiş bir suretine Raphaello'nun Atinalıların Okulu tablosunda (burada Platon'un işaret parmağıyla göklere işaret ettiğini, Aristoteles'in ise elini yere doğru indirdiğini görüyoruz) rastladığımız gelenek, Platon'un önceleri tanrısal olanın temaşasına devşirdiği spekülasyonu, Aristoteles'in tekrar yeryüzüne indirdiğine inandırır bizi. Aslında Aristoteles'in Platonculuğa nazaran konumu daha karmaşıktır. Kendisinin de ikici biçimde yorumladığı bir geleneğin sınırlarında kalır: Parmenides'in ve Platon'un geleneği, ki ve bu geleneğe göre, sabit, devimsiz ve bu suretle de bilim ve söylem içinde nesnelleştirilebilir gerçeklikler sahası ile devingen, “belirimsiz” ve muntazam bir dilcede sabitlenemez olmaları itibariyle ancak “sanı”ya taalluk eden gerçeklikler sahası arasında kökensel bir kopukluk (khōrismos) bulunmaktadır. Aristoteles de bu kopukluğu reddetmiyor; yalnız, başka yere çekiyor. Platon'un yaptığı gibi, biri duyulur dünya diğeri anlakalır dünya olmak üzere birbirinden ayrı iki dünya düşünmek yerine, Aristoteles'in reel dünya addettiği tek dünyaya içel bir kopukluğa dönüşüyor ve böyle aynı bir dünyanın iki ayrı bölgesini ayırmış oluyor: bir tarafta, tam anlamıyla bir devindirilmezlik yoksunluğundan ötürü, bölgeiçi devinimlerin devimsiz kurallılığı ile karakterize edilen göksel bölge; ve öte tarafta, ayaltı (yani Ay küresinin altında kalan) bölge –ya da dar anlamıyla “dünya” dediğimiz yer-: olumsallığa (contingence) ve tesadüfe maruz, “doğan ve yiten” şeyler sahası.

Bu suretle, anlakalır olan artık dünyaya aşkın değil; ne var ki bu, kozmik Tanrı ilahiyatçılarının kabul ettiği gibi anlakalırın dünyaya içkin olduğu anlamına da gelmiyor. Anlakalır, dünyanın bir parçası: iki dünyanın, yahut daha doğrusu iki dünyevi bölgenin bu kadar ısrarla olumlanan ikililiği, Platoncu aşkınlığa ikame olunuyor, ama bu aşkınlık artık dünyaiçi. Aristoteles'in bundan çıkardığı ardıl, artık İdealar hipotezi olmadan yolumuza devam edebileceğimiz. Özellikle Kratylos diyalogunda, İdealar bilimin olabilirlik koşulu addolunuyordu: devimsiz olmaları itibariyle bilime, sürekli devim hâlinde bulunan duyulur olanın sunamayacağı, sabit nesneyi armağan ediyorlardı.[1]

 Aristoteles ve Önceki Felsefeler

"Varlığın Bilimi"

Aristoteles, daha önce de söylediğimiz gibi, Metafizik başlığını taşıyan bir yapıtın yazarı değil. Zira bu derlemenin, kitap sırasının, hatta başlığının kendisinin dahi sorumluluğu sonradan gelen editörlere aittir. Bu durumun felsefece bir önemi olmazdı, meğerki bu 14 kitapta geliştirilen felsefî kurgu kolayca kavranabilir bir birlik ve süreklilik sergileye. Aslında, burada iki çok farklı tasarıyı fiile geçiriyor gibi gözüküyor ve bu ikisinin geleneksel olarak metafizik adı altında anılarak birbirleriyle özdeşleştirilmesi, aralarındaki bağıntının problematikliğini maske ediyor.[1]

"Politika Bilimi"

Aristoteles'in politika adlı betiği, zamanın eğitim görmüş Greklerinin düşüncelerini ve ortaçağların sonuna değin etki yapan pek çok ilkenin kaynaklarını sergilediği için ilginçtir. Bütün tartışma, kent devletlerine ilişkindir ve bu devletlerin tarihe karışacağı konusunda bir öngörü yoktur. Devletin önemi -Platon'daki gibi- en yüksek topluluk türü olarak vurgulanır. Zaman sırasına göre önce aile gelir; ama yapısı gereği devlet, aileden üsttedir. Her biri bir aile olan küçük topluluklardan kurulu olduğu için, siyaset tartışması, aileyle başlamalıdır. Çünkü gerek kadın-erkek, gerekse de efendi-köle ilişkileri aile kurumunda işler. görüldüğü gibi, Aristoteles iktidarı devletin her kademesine yaymıştır böylelikle.

Onun sisteminde de "iktidar her yerdedir". Aristoya göre, "Monarşi, aristokrasi ve ilkeli yönetim iyi; tiranlık, oligarşi ve demokrasi kötüdür. bir iktidar değişikliğini önlemek için gereken üç koşul; eğitimde o günkü yönetimin propagandasını yapmak, en küçük ayrıntıda bile yasaya saygı, yasama ve yürütmede orantı esasına göre eşitlik ve herkesin kendi payından memnun kalmasıdır." Elbette bu üç sav da hiyerarşik bir toplum anlayışından temellenmiştir ve ne yazık ki bugün için de geçerliliğini koruyorlar. her ne kadar Aristoteles'in yaşadığı dönemin terminolojinde olmasa bile, bu görüşlerinin, devletin ideolojik aygıtlarına bir vurgu yaptığını da söyleyebiliriz.

Kısaca devlet hakkındaki diğer görüşlerini de sıralayarak Aristoteles'i bitirelim; "Yabancı devletleri ele geçirme işi devletin amacı olamaz ama yapısı gereği köle olanların egemenlik altına alınması için barbarlara karşı girişilecek savaş istisnadır. Savaş, bir araçtır, amaç değil. Yalıtılmış durumda yaşayan, kimselerin ele geçiremeyeceği bir kent mutlu olabilir. Büyük kentler, hiç de iyi yönetilemez. Çünkü büyük bir kalabalık, düzene sokulamaz. Devletin alanı, yüksek bir tepeden gözlenecek ölçüde küçük tutulmalıdır. Geçimleri için çalışanlar yurttaşlığa alınmaz. el işleri ve ticaretle uğraşmayacaktır yurttaşlar, böylesi erdeme karşı ve düşman bir yaşantıdır, boş zamana gereksindiklerinden ev işi de yapmazlar, köleleri vardır onların"...[5]

Aristoteles ve Katharsis

Katharsis, farklı tanımlamalarla psikoloji, felsefe ve sanat tarihi gibi -bilimsel- disiplinleri -günümüzde bile- meşgul eden bir terim olmuştur. Sözcük anlamı, "arınma, temizlenme" olan Katharsis, Eski Yunan'da bir hekimlik terimi olarak kullanılmıştı. Kısaca "kötü ve zararlı maddelerin vücuttan dışarı atılması" anlamını taşıyan katharsisi tragedyanın ereğine oturtan Aristoteles, böylelikle bu sanatı psikolojik olarak temellendirmek istemiştir.

Ancak Aristoteles'in 'katastrophe' anlayışına göre her tragedyanın kötü bir sonu olması gerekir, mutlu sona izin verilmez. Böylece 'katastrophe' ile dehşete düşen izleyici, kendi 'hamartia'sından (yazgı ve tanrı buyruğunun dışında felakete yol açan insanca etken, trajik hata) arınma sürecine girer. Peki neden? Bunun cevabını Poetika'nın 13. bölümünde görmek mümkün. Buna göre kahramanın belirgin olmayan trajik hatası (hamartia), düşüşe geçilen bir anda ortaya çıkarken, aynı zamanda kahramanın yükselişini de sağlar. Bu süreçte izleyici, kahramanla duygusal bir özdeşlik kurarak edilgen bir konuma girer. Tanınma (anagnorisis) ve baht dönüşü (peripetie) süreçlerinde kendini kahramana iyice kaptıran seyircide korku, daha yüksek bir niceliğe ulaşır çünkü aynı zaafın kendinde de olduğunu düşünmeye başlar. Özdeşleşmeden kaçınmaya çalışsa da bundan kurtulamaz ve acıma duygusu ortaya çıkar. Ama tragedya 'katastrophe' ile sonuçlandığında seyirci hamartialardan arınmış olmaz, gerçekte bir yüklenme söz konusu olur (arınma metaforiktir). Ve aslında oyun bittiğinde gerçekleşmeyen arınma, bitimle birlikte bir süreç olarak başlamış olur.

Dolayısıyla seyirci, oyunla birlikte gerçek dünyada da hataya düşmenin kötü sonuçlarını idrak eder.

İşte tam burada Aristoteles'in çelişkisi başlar; Poetika'nın 4. bölümünde şiirin varlığını 'öğrenmenin verdiği derin hoşlanma'ya bağlarken, kendi yarattığı tragedya sisteminde 'ikna ve telkin' ile baskıcı bir öğretme biçimi kurgular. "Çünkü bugün, Katharsis noktasında öğrenme düzeyinin sıfırı gösterdiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Öğrenme noktasının sıfır olduğu bir nokta da, doğal olarak, ikna (inandırma ve kandırma) noktasıdır". Bahsi geçen yüklenme işte böyle bir yüklenme olduğundan 'Katharsis', Oğuz Arıcı'ya göre "gerçekte halkın bilinçaltına yöneltilmiş, bir 'otorite' benimsetme yolu" olmaktadır.

Şu var ki; Aristoteles'in 'Katharsis' tanımlaması, onun ilkel kurumları çok iyi bildiğini bize göstermektedir. Platon'a karşı, tragedyanın ereğine 'katharsis'i yerleştirmesindeki temel neden, 'katharsis'in kökenlerinde yatmaktadır. Daha fazla uzatmamak için buna girmeyeceğim, ancak merak edenlere George Thomson'un "Aiskhylos ve Atina"sı, bu konuda iyi bir kaynak olacaktır.[6]

Aristoteles ve Kant Etiğine Giriş

Etik alanında kafa patlatan filozoflar arasında Aristoteles ve Kant'ın yerinin daha fazla önem taşıdığı düşünülür, onların görüşlerinin geçen çağa kadar çözülememiş pek çok sorunun çözümüne giden yolun taşlarını döşediği söylenir. Bu iki filozofun görüşleri etik sorunlar hakkında olduğu kadar Etik'in sorunları hakkında da önemli bulunur: “Etik olanaklı mıdır?”, “Etik bilgi verir mi?” gibi Etik'in kimi kemikleşmiş sorunlarına cevap arayanlar bu iki filozofun görüşlerine çok şey borçlu olduklarını belirtir. İmdi ben de bu yazıda bu iki filozofun etik görüşlerini ana hatlarıyla serimlemeye çalışacağım:

Aristoteles'in dilinde iyi her şeyin arzuladığı şeydir, arzular amaçlardır, amaçlar da iki türlüdür, bunlar: etkinliklerin kendileri ve eserleri. Kendisi için istediğimiz, başka şeyleri de onun için istediğimiz şey iyidir. Mutluluk ise en iyi olandır. Mutluluğa yaşam biçimleriyle ulaşılır. Yaşam biçimleri ise üç türlüdür, bunlar: haz yaşamı, siyâset yaşamı ve teoria yaşamı. Mutluluk bu yaşam biçimleri içinde eylemle bulunabilecek bir şeydir, aynı zamanda da ruhun erdemidir. İnsanlar çaba göstererek erdeme sâhip olabilir. Her bir erdemi erdem yapan şey de başkadır. Erdem ilişkilerde ortaya çıkar ve salt kendisi için tercih edilir. Ruh ise iki kısımdan oluşur, bunlar: akıldan yoksun olan yan ve akıl sâhibi olan yan. Akıldan yoksun olan yan da iki kısımdan oluşur, bunlar: bitkilerle ortak olan yan ve istekler ile hazlarla ilgili olan yan. İstekler ile hazlarla ilgili olan yan da kendi içinde ikiye ayrılır, bunlar: kendine egemen olan yan ve kendine egemen olamayan yan. Kendine egemen olan yan iknâ edilebilir ve aklın denetimi altına girebilir. Aristoteles'in karakter erdemleri olarak adlandırdığı erdemler -bunlar insan olmanın ayırt edici özellikleridir- bu yanla ilgilidir, düşünce erdemleri olarak adlandırdığı erdemler (sanat, bilim, bilgelik vb.) ise akıl sâhibi olan yanla ilgilidir. Düşünce erdemleri her tek durumda orta olmayı gösterir; bunlar olmazsa karakter erdemleri de olmayacaktır. Aristoteles'in dilinde erdem ise ortayı hedef edinmedir, her tek kişiye uygun düşen orta olma da her tek durumda değişir.

Aristoteles'e göre eylemler iki türlüdür, bunlar: isteyerek yapılanlar ve istemeyerek yapılanlar. İstemeyerek yapılanlar da iki türlüdür, bunlar: ya zorla yapılır (başlangıcı yapanın dışındadır) ya da bilgisizlikten dolayı yapılır. Bilgisizlikten dolayı yapılan eylemlerin bâzılarından pişman olunur, bâzılarından ise olunmaz. İstemeyerek yapılan eylemler için bağışlama talebinde bulunulur; erdemler ise isteyerek yapılan eylemlerle ilgilidir. Bunlar hakkında belirleyici olan da tercihlerdir. Aristoteles'in dilinde tercih ise bir şeyi öne almak demeye gelir, bu öne alınan şey de kendi olanaklarımız dâhilinde enine boyuna düşünülmüş bir arzudur. Nasıl kişiler olduğumuzu da tercihlerimiz ele verir; nitekim yapılması elimizde olan şeyleri yapmak kadar onları yapmamak da yine bizim elimizdedir.

Aristoteles'in etik görüşlerinde temel kavram akıldı. Ancak kendisinden sonraki dönemde etikle ilgilenenlere göre akıl her ne kadar doğru bilgiler verse de bunları gerçekleştirmede etkin olamayabilir: akıl kimi durumlarda arzu ve istekleri bastırmada önemli bir rol üstlense de gerekeni yapmak konusunda bâzen başka şeylere de ihtiyaç duyulur. On yedinci yüzyıldan îtîbâren kişilerin akıl sâhibi olmalarının doğru eylemde bulunmalarına yeterli olmadığı görüşü genel kabûl görmeye başlar. Gerçi buna benzer görüşlere Ortaçağ'da da rastlanmaktaydı; ne var ki Ortaçağ'da bu soruna insansal istemenin tanrısal istemeye uygun olması gerektiği kabûlünden hareketle bir çözüm bulunmuştu. Nitekim tanrısal isteme İncil'de veriliydi ve isteme konusunda referans da İncil'di. Ne var ki coğrâfî, bilimsel ve teknolojik başarılar sonucu İncil'deki bilgilerden suâl edilmeye başlandığında bu görüş de tartışılır oldu. Kant'ı besleyen Aydınlanma artalanı da bunlardan etkilendi.

Kant akıl bilgisini ikiye ayırır, bunlar: içerikli ve biçimsel. Biçimsel olanına mantık, içerikli olanına ise fizik ve ahlâk der. Etiğin deneyden türeyen ve saf istemenin koşullarını inceleyen iki kısmı olduğunu düşünür ve bunlardan deneysel olanına antropoloji, saf istemenin koşullarını inceleyenine ise ahlâk metafiziği der.

Kant'a göre felsefe târihinde “İyi nedir?” sorusuna verilen cevaplar hep belirli bir şeyin iyi olduğu biçiminde dile getirildi. Kant ise kendi başına iyi olanın peşine düşer. Kant'a göre o zamâna kadar bir eylemin iyi ya da kötü olması o eylemin sonucuna bakılarak değerlendirilmekte, eylemde belirleyici olanlar hesâba katılmamaktaydı; oysa ki bu eylemin temelinde ne olduğuna bakılmalıydı. İmdi Kant'a göre iyi eylemin temelinde iyi isteme vardır ve bu isteme kendi başına iyi olandır.

Kant'a göre akıl sâhibi varlıkların istemesi iki türlüdür, bunlar: deneyle ilgili isteme ve saf isteme. Saf isteme ilk olarak akıl sâhibi varlık idesinden çıkartılır: bu, tanrıyı da kuşatır. Tanrı istemesi ile zorunluluk aynı şeydir. Kant saf istemenin koşullarını incelerken hem tanrıyla hem de akıl sâhibi varlık idesiyle ilgili bir istemenin peşine düşer. Tanrının kendisi için istediği şey aynı zamanda da nesneldir. Ancak insanın kendisi için istediği şey ben sevgisinden ötürü öznel olabilmektedir. Ben sevgisi kişinin doğal eğilimlerini tatmin etme arzusundan gelir. Oysa ki kendimize ilke edindiğimiz bir kural bir eylemi ortadan kaldırmaya götürmemeli, kendi ilkesiyle çelişmemelidir; kişi o ilkenin genel bir yasa olmasını istiyorsa onun temelinde yarar-zarar ilişkisi bulunmamalıdır.

Böylelikle Kant sıradan akıl bilgisi aracılığıyla, kendi kendisini değillemeyecek bir ilkenin bilgisine ulaşmaya çalışır. Bunu yaparken de ödev kavramından hareket eder. İmdi Kant'ın dilinde ödev yasaya saygıdan dolayı yapılan eylemin zorunluluğudur, yasa ise istemenin nesnel ilkesidir. Kant bu yasanın belirli bir bilinç vererek kişinin tüm doğal eğilimlerine karşı gelmesini sağlayacağı iddiâ eder. Kimi eylemler işte bu yasaya saygıdan dolayı gerçekleştirilir. Eğer istemeyi belirleyen ilke salt kişinin kendisi için geçerli ise bu ilke öznel bir ilkedir ki bunun temelinde de ben sevgisi vardır. Ancak isteme salt ben sevgisi tarafından belirlenmez, yasaya saygıdan dolayı yapılan eylemin temelindeki isteme iyi istemedir, aynı zamanda da özgür istemedir.

Kant isteme için zorlayıcı olduğu ölçüde nesnel bir ilkenin tasarımına buyruk der ve buyrukları da ikiye ayırır, bunlar: koşullu buyruk ve koşulsuz buyruk. Koşullu buyruklar ulaşılabilecek belirli amaçlarla ilgilidir, o amaçlarla ilgili iyiyi söyler. Koşulsuz buyruk ise nesnel ve zorunludur ki bu da şudur: ancak aynı zamanda genel bir yasa olmasını isteyebileceğin maksime göre eylemde bulun. Buradan aynı zamanda da şu çıkar: eyleminin maksimi sanki senin istemenle genel bir doğa yasası olacakmış gibi eylemde bulun.

Bu çözümlemeler Kant'ı ahlâklılık ile özgürlük arasındaki ilişkilere bakmaya sürükler. Kant'ın dilinde özgürlük ahlâklılığın varlık koşulu, ahlâklılık da özgürlüğün bilinme koşuludur. Özgürlük istemenin bir özelliğidir. İsteme de salt doğa nedenselliğine dayanmaz, özerkliğe de dayanabilir. Kant istemenin kendi kendisine yasa koyabilmesine de özerklik der; nitekim koşulsuz buyruk bu türdendir. İnsan evrende doğa nedenselliğinden bağımsız olarak da kendi eylemlerini belirleyebilir ki bu da ahlâklılığın olanaklı koşuludur. İmdi insan ikili bir varlık yapısına sâhiptir, duyusal varlık yapısıyla doğa zorunluluğunun altındadır; ancak akıl sâhibi bir varlık olması bakımından özgürdür ve istemesini de doğa nedenselliğinin belirleniminden uzak bir biçimde belirleyebilir ki bu tür bir isteme de koşulsuz buyruğa uygun bir istemedir.[7]

Aristoteles ve Homeros (Rembrant)

Diderot “Ansyklopedi”yi, çağının ünlü bilim adamları ile birlikte hazırlamıştı. Görkemli bir yapıt ortaya koydular. Matbaanın olanaklarını sonuna kadar kullanmışlardı. Aristoteles'in tüm yapıtları dikkate alındığında , el yazması bu kadar eserin ki, bir tür ansyklopedi diyebiliriz, nasıl meydana getirildiğine şaşmamak olanaksız.

Aristoteles 'in felsefesinin ayrıntılarına girmeden, yaptığı işin büyüklüğü nasıl gösterilebilir derken, aşağıda sunduğum “Felsefe Sözlüğü” nün Aristoteles maddesi girişine rastladım:

“İlk:çağ Yunan felsefesinin hocası Platon ile birlikte en büyük iki dizgeci filozofundan biri, çoğu filozof ile felsefe tarihçisinin gözünde bütün zamanların en önemli birkaç fılozofundan biri. İçinde bilgi ile bilme etkinliğinin geçtiği hemen her alana öyle ya da böyle büyük etldlerde bulunmuş Eski Yunan filozofu; Batı felsefesi tarihinin gelmiş geçmiş en "öğretici", en "bölümlemeci", en "çözümlemeci", en "bireşimci", en büyük "dizgeci' düşünürü.

Aristoteles, bir yandan deneysel gözlemlere dayanırken, öbür yandan mantık yasaları doğrultusunda yürünerek doğal dünyanın araştırılmasına savunan yöntemiyle, pek çok bakımdan yalnızca felsefenin değil, çağdaş dünyada halen yürürlükte bulunan çoğu bilgi dalı ile araştırma alanının da temellerini atmıştır.Nitekim değişik bilgi türlerine yönelik çeşitli araştırma izlencelerinin yapılandırılması bağlamında, hem tek tek bütün bilgi dalları için uygun yöntemler ile işleyişleri belirlemiş olmasıyla, hem de olanaklı bütün bilgi türleri ile bunların hangi bilimlerce nasıl soruşturulacaklarına yönelik vermiş olduğu geniş çözümlemelerle Batı düşüncesi üzerinde silinmesi olanaklı olmayan derin izler bırakmıştır. Yine bu aynı bağlamda, "genel araştırma tasarımı"mızın oluşumuna yönelik yaptığı son derece önemli katkılarla, doğa bilimlerinden metafiziğe, siyasetten etiğe, mantıktan estetiğe dek düşüncenin işletildiği bütün etkinlik alanlarının gelişimi üzerinde son derece belirleyici olmuştur.

'Özellikle insan düşüncesinin bilgi yolunda en iyi nasıl işletileceğini kesinlemek amacıyla geniş bir yelpazede sunduğu ayrıntılı çözümlemeler arasında;
"kanıtlama ile tanıtlama ölçünleri",
"tümevarımlı ile tümdengelimli düşünme yöntemleri"
"doğru düşünme kuralları", "geçerli uslamlama biçimleri"
"doğru soru sorma yolları'
"olanaklı usyürütme biçimleri",
"yanıltılı uslamlama biçimleri"
"savların en iyi nasıl temellendirilip nasıl çürütülecekleri"

gibi konular bunlardan yalnızca birkaçını oluşturmaktadır.

Bu çözümlemeleriyle Aristoteles , matematiğin kullandığı yöntemlerin doğanın bilgisine ulaşmak için kullanılan yöntemlerden farklılıklarının neler olduğunu, buna karşı doğa bilimlerindeki kanıt toplama yollarının ahlâksal ya da siyasal soruşturmalardan hangi bakımlardan ayrı olduğunu tek tek en ince ayrıntısına varana dek tanıtlayarak, bütün felsefe tarihinde XIX. yüzyıla gelinene dek bir eşi daha bulunmayan en kapsamlı, en bütünlüklü, en yetkin bilimler bölümlemesini sunmuştur.

Aristoteles, felsefesinin hemen her bölümünde, doğanın hiçbir aracıya konu olmaksızın doğrudan gözlemlenmesinin ne denli önemli olduğunu vurgulayarak, kuramsal düşüncelerin ancak olgulardan sonra gelmesi gerektiğinin altını özellikle çizmiştir.[8][9]

Tekerlek Paradoksu

Yunanca "Mechanica" adlı, Aristo'ya ait olduğu şüpheli bir kitapta şu paradokstan söz edilir:

Şekildeki farklı yarıçaplı eşmerkezli daireleri göz önüne alın (tekerlek ve jant gibi). Büyük dairenin üzerindeki her nokta ile küçük dairenin üzerindeki her nokta arasında bire bir tekabül bulunur. O halde büyük daire ne kadar yol aldıysa küçük daire de aynı miktarda yol almalıdır. Şekildeki yatay iki çizgi bir tam tur sonra alınan yolu göstermektedir. Büyük dairenin yarıçapı r1, küçük dairenin yarıçapı r2 ise büyük dairenin çevresi 2.p.r1, küçük dairenin çevresi 2.p.r2 olur. Çizgilerin boyları eşit olduğuna göre dairelerin çevreleri eşit ve dolayısıyla r1 = r2 olmalıdır.

Matematiksel olarak buradaki hata, iki çizgi üzerindeki noktaların bire bir tekabülünün iki eğrinin de eşit uzunlukta olmasını gerektirdiğini kabul etmekte yatıyor. Aslında herhangi bir uzunluktaki bir doğru parçasındaki noktaların hepsinin kardinaliteleri aynıdır (À1). İster sonsuz uzunlukta bir doğru, ister bir düzlem, ister 3 boyutlu bir uzay, isterse sonsuz boyutlu bir Öklid uzayı olsun yine fark etmez. Bunlardan herhangi birindeki noktalar diğerindeki noktalara bire bir tekabül eder; ancak bu, iki çizginin boylarının eşit olması demek değildir.

Fiziksel olarak, tren tekerleklerine benzeyen ve her iki dairesi de rayın üzerinde dönebilecek biçimde düzenlenen bir tekerlek iki sonuçtan birini verir:

  1. Tekerlek kesinlikle döndürülemez, veya
  2. Dairelerden biri aynı yolun bir kısmında kayar.[10]

Aristoteles'in Eserleri

Mantık

  1. Organon (Yüklemler, Yorum Üzerine, Birinci Çözümlemeler, İkinci Çözümlemeler, Yerlemler, Sofistiklerin çoğalması sonu çürükler)

Doğa yazıları

  1. Kosmos Üzerine (Περὶ κόσμου De Mundo)
  2. Fizik (Φυσική Physica)
  3. Gökyüzü Üzerine (Περὶ οὐρανοῦ De Caelo)
  4. Gök Cisimleri Üzerine (Μετεωρολογικά)
  5. Can Üzerine (Περὶ ψυχῆς De Anima)
  6. Kısa Doğa Yazıları (Parva Naturalia) (Duyular Üzerine Π ερὶ αἰσθήσεως, Anı ve Anımsama Üzerine Περὶ μνήμης καὶ ἀναμνήσεως, Uyku ve Uyanma Üzerine Περὶ ὕπνου καὶ ἐγρηγόρεως, Rüyalar Üzerine Περὶ ἐνυπνίων, Uykuda Kehanet Üzerine Περὶ τῆς καθ' ὕπνον μαντικῆς, Uzun ve Kısayaşamlılık Üzerine Περὶ μακροβιότητος καὶ βραχυβιότητος, Gençlik ve İleri Yaş Üzerine Περὶ νεότητος καὶ γήρως. Περὶ ζωῆς καὶ θανάτου, Soluma Üzerine Περὶ ἀναπνοῆς, Nefes Üzerine Περὶ πνεύματος)
  7. Hayvanların Tarihi Üzerine (Περὶ τὰ ζῷα ἱστορίαι Historia Animalium)
  8. Hayvanların Kısımları Üzerine (Περὶ ζῴων μορίων De Partibus Animalium)
  9. Hayvanların Hareketi Üzerine (Περὶ ζῴων κινήσεως De Motu Animalium)
  10. Hayvanların Gelişimi Üzerine (Περὶ πορείας ζῴωνDe Incessu Animalium)
  11. Hayvanların Oluşumu Üzerine (Περὶ ζῴων γενέσεως De Generatione Animalium)
  12. İkincil Yazılar Opera Minora (Renkler Üzerine Περὶ χρωμάτων, Duyulan Şeyler Περὶ ἀκουστῶν, Fizyognomikler Φυσιογνωμονικὰ, Bitkiler Üzerine Περὶ φυτῶν, Duyulduk Harikulâde Şeyler Περὶ θαυμασίων ἀκουσμάτων, Mekanik (Μηχανικά Mechanica), Görünmez Çizgiler Üzerine Περὶ ἀτόμων γραμμῶν, Rüzgârların Yerleri ve Adları Ἀνέμων θέσις καὶ προσηγορίαι, Melissos, Ksenofanes ve Gorgias Üzerine Περὶ Μελίσσου, Περὶ Ξενοφάνους, Περὶ Γοργίου)
  13. Sorunlar Προβλήματα
  14. Doğa Cetveli (Scala Naturae)

Fiziksonrası-Varlıkbilim

  1. Doğa Yazılarından Sonra Gelenler (Τὰ μετὰ τὰ φυσικά Metaphysica)

Estetik ve Politika üzerine

  1. Ekonomikler (Οἰκονομικά Oeconomica)
  2. Magna Moralia (Ἠθικὰ μεγάλα Magna Moralia)
  3. Nicomakos'a Etik (Ἠθικὰ Νικομάχεια Ethica Nicomachea)
  4. Atinalıların Yasası (Ἀθηναίων πολιτεία)
  5. Eudemos'a Etik (Ἠθικὰ Εὐδήμεια Ethica Eudemia)
  6. Erdemler ve Erdemsizlikler Üzerine (Περὶ ἀρετῶν καὶ καιῶν)
  7. Politika (Πολιτικὰ Politica')

Estetik

  1. İskender'e Retorik Ῥητορικὴ πρὸς Ἀλέξανδρον
  2. Retorik (Τέχνη ῥητορική Ars Rhetorica)
  3. Poetika (Περὶ ποιητικῆς Ars Poetica) [1]

Kaynaklar

[1] tr.wikipedia.org/wiki/Aristoteles
[2] Ana Britannica, "Aristoteles".
[3] www.sonboyut.net/UNLULER/Aristoteles.HTM
[4] tr.wikipedia.org/wiki/Retorik_(Aristoteles)
[5] www.toplumdusmani.net/modules/wordbook/entry.php?entryID=366/aristoteles-nedir+aristoteles-ne-demek
[6] www.sosyomat.com/etiket/aristoteles-ve-katharsis
[7] www.bilgipasaji.com/forum/felsefe-sosyoloji-psikoloji-374/79061-aristoteles-ve-kant-etigine-giris.html
[8] Felsefe Sözlüğü – Bilim ve Sanat Yayınları.
[9] www.sgdf.in/felsefe/7031-aristoteles-homeros-rembrant.html
[10] www.webhatti.com/garip-olaylar/80974-aristotelesin-tekerlek-paradoksu.html


 

 
  Bugün 176 ziyaretçi (211 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol